17 Kasım 2011

Ne Dersin Azizim...

Dün arkadaşlarımla "Ne Dersin Azizim" i izlemeye gittik:)

Bu sezon izlediğim oyunların en güzellerinden biri...

3 Saat boyunca temposu hiç düşmediğinden dolayı hiç sıkılmadan rahatlıkla izleyebiliyorsunuz.

Aziz Nesin'in yazmış olduğu öykülerden oluşan oyunda toplumsal düzenin eleştirisi en gerçek ve yalın haliyle yapılıyor.

Aziz Nesin'in gözlem gücüne bir kez daha hayran kaldım.

Oyunculuklara da söylenecek tek bir sözüm yok...Hepsini hayranlıkla ve gözümü kırpmadan izledim.

Son zamanlarda gittiğim oyunlardan dolayı en çok dikkatimi çeken de, televizyon dizilerinde rol alıp çok da öne çıkmamış veya çıkamamış oyunculardan birçoğunun sahnede devleşmesi, en çok alkışı toplaması...

 


 Buradan da izleyerek oyunla ilgili ön bilgi edinebilirsiniz;)(oyuncu değişikliği vardır.)

Vakit buldukça Ekim ve Kasım ayı içerisinde gittiğim diğer oyunlardan da bahsedeceğim.
Hele biri var ki....
"PROFESYONEL"

15 Kasım 2011

Kerem Görsev Trio & Sedef Erçetin “Chamber Jazz”


Offf çok şey birikmiş hepsini bugüne sığdıramam galiba ama elimden geldiğince yazmaya çalışıcam söz!!!

 20 Ekim 2011 günü Sabancı Müzesi'nde gerçekleştirilen Kerem Görsev Trio & Sedef Erçetin “Chamber Jazz” 'a gittim.

2 saat süren harikulade bir performanstı.

 Bu performansı izledikten sonra ne kadar kötü müziklere maruz bırakıldığımızı bir kez daha anladım:(

 Buradan kısacık bir çalışma izleyebilirsiniz¦)


Down Sendromu Dostluk Yürüyüşü!

Haydi gel bizimle ol!

12 Eylül günü yazdığım yazıda da belirttiğim yürüyüşümüz güzel bir kalabalıkla beraber coşku içinde gerçekleşti.

Down Sendromlu bireylerin sosyal yaşamda daha fazla yer almalarını sağlayabilmek adına düzenlenen yürüyüşte, down sendromlu bireyler ve ailelerinin yanı sıra hiçbir tanıdığında bu hastalık olmamasına rağmen sosyal sorumluluk bilinciyle
hareket eden insanlar da hazır bulunmuşlardı.

Şimdi sizlere 1 Ekim günü acemice çekilmiş birkaç fotoğraf:)


sadakatsiz blog!:(

Başlıktan da anlaşılacağı üzere burada sadakatsiz bir blog var daha doğrusu blog'da yazmaya çalışan biri var.
O da benim:(
Hep bişeyler eksik kalıyor ve ilk boşlanan yer burası oluyor.
Şimdi yazmadığım süre zarfında yaptığım şeylerden aklımda kalanları burada sizlerle paylaşacağım.
Evet başlıyorum!
İlk olarak gittiğim ve hayran kaldığım İstanbul Sahaf Fuarı'ndan bahsedeyim:)

Oraya tamamen tesadüf eseri gittim.
Down Sendromu'yla ilgili olarak katıldığım toplantının ardından arkadaşlarımın önerisi üzerine onlarla beraber gittim.

1960'lı yıllardan kalma dergiler,edebiyat açısından büyük değer taşıyan eserlerin ilk baskıları...

Herşey bi harikaydı!Şimdi ordan birkaç fotoğraf :)))

O

12 Eylül 2011

Down Türkiye, 2 Ekim Pazar Günü Yürüyüş İçin Elele

9 Eylül Cumartesi günü arkadaşımın teşvikiyle Down Türkiye'nin gönüllü toplantısına katıldım.

Kurucu üyeler ve birkaç gönüllü toplanmışlar; kısa ve uzun vadeli hedefleri üzerine konuşuyorlardı.

Ben o gün gerçekleştirilen toplantıdan çok etkilendim ve ben de artık onların arasına katıldım!

Amacımız down sendromuna farkındalığı arttırmak ve down sendromlu arkadaşlarımızın sosyal haklardan(eğitim,sağlık vb.) faydalanarak sosyal hayata karışmalarına bir nebze olsun katkıda bulunmak...

Bebeğinin down sendromlu olduğunu öğrenen ailenin ilk andan itibaren destekçisi olmak da isteklerimizden sadece biri!

Zaten buluşma noktamız bile farklılıklarından ötürü fazlasıyla etkileyici!

Down Sendromlu arkadaşlarımızın çalıştığı Down Cafe!!!

Kısa vadede ilk olarak 2 Ekim Pazar günü Beyoğlu'nda Galatasaray Lisesi'nin yanında saat 15:00'de toplanıyoruz.

Ne kadar çok kişi katılırsa sesimizi o kadar iyi duyurabiliriz.

Bizi facebook ve twitterdan takip ederek,paylaştıklarımızı yayarakda destekleyebilirsiniz.

Twitter;
http://twitter.com/#!/DownTurkiye

Facebook;
http://www.facebook.com/media/set/?set=a.16760748257.23892.554523257&type=1#!/event.php?eid=167183406695966

Web Sitemiz;
http://www.downturkiye.com/







Destekleriniz için şimdiden sonsuz teşekkür ederim.

Sevgiler...

25 Ağustos 2011

Bu evlerde yaşamak istermiydiniz???










Bu evlerde yaşamayı belki siz istersiniz ama ben istermiyim?
İnanın hiç bilmiyorum::))



22 Ağustos 2011

İskender...



Selamlar,
geçtiğimiz haftasonu ödünç aldığım İskender kitabını okumaya başladım.
Ve 1 günde bitirdim kitabı..
Merakla ve büyük bi hayal kırıklığıyla okudum ne yazık ki:(
Çünkü ben azılı bir Elif Şafak hayranıyım.
İlk romanı Pinhan ve devamında gelen tüm kitaplarını büyük bir hayranlıkla okudum.
Fakat bu kitap onlar gibi değildi ne yazık ki....
Tam da ticari kaygıyla yazılmış yorumlarını doğrular cinstendi.
Elimden de bırakamadım ,çünkü sonuna kadar beklemeye devam ettim Elif Şafak'a özgü tadı almayı,can alıcı bi nokta yakalamayı ama yoktu ne yazık ki....
Ama yine de ümidimi kesmiyorum Elif Şafak'tan.
Pinhan'ın,Baba ve Piç'in,Mahrem'in,Araf'ın hatırına....
Çünkü biliyorum ki böylesine güzel kitapları yazmış biri  demlendikçe daha da iyilerini  çıkarabillir.
Yine de herkese İskender'i okuyun derim.
Belki de ben Elif Şafak'ı çok fazla sevdiğim ve beklentim çok yüksek olduğu için bu kadar eleştirel bakmışımdır.
Veeee en nihayetinde bunlar sadece benim yorumlarım...





Bugünlerde okuduğum diğer kitapta YKY'den çıkmış olan Cinsiyetli Olmak isimli eser.
Okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum.
Feminist bakış açılarına değinirken çok değerli düşünürlerin hayatına ilişkin de ilginç şeyler öğrenebiliyorsunuz....

16 Ağustos 2011

HaYaT

Herkese merhabalar tekrardan.
Uzun zamandır yazmıyorum burada:(
Bu yaz hayat pek de sıradan geçmedi benim için ne yazık ki...
Çok eğlendiğim günlerde oldu çok üzüldüğüm günlerde...
Tam anlamıyla "hayat" kelimesine karşılık geliyordu yaşananlar.
Yaz boyunca gerek istanbul içi gerekse şehir dışında gezme fırsatım oldu.Marmaris ve Fethiye'de  benim için uzun sayılabilecek 8 günlük bir tatil yaptım..
Kişisel gelişimle ilgili çok istediğim ve sonuçlarından oldukça memnun olduğum bir seminere katıldım.Devamı da gelecek umarım:)
Ama okuyamadım bu yaz.Aldığım kitaplar rafta beni bekliyorlar hala...
Spor salonuna kaydoldum!Ramazan nedeniyle gidemiyorum şimdi ama bitmesiyle tekrar başlayacağım!!!
ve 10 Temmuz'hayatımda en çok sevdiğim dostlarımdan birinin ikizi olan arkadaşım henüz 28 yaşında ölümü seçti...
Dedim ya hayat işte...
Öyle ya da böyle devam ediyor.
Umutlar,hayaller,gülmeler kesilmiyor...
Şimdi de puzzle a başladım,bayram tatilini de bekliyorum.
Hayat işte...

11 Mayıs 2011

dilek

Sonunda içimizi sıcacık tutan güneş yüzünü gösterdi.Kocaman bir (OH BEEE!!!...) diyorum.

Bunaldımm, gerçekten bunaldım!
Ne bu yahu sürekli kapalı hava,sürekli soğuk.Neyse ki hava güzelleşti:)
Ama ne demişler İstanbul'un havasına ve kızına güven olmazmış.
Bu sözü pek sevmem ama(İstanbullu bir kadın olarak),havasına güven olamayacağının doğruluk payı var bugünlerde.

Tüm bunların üstüne bir de seçim kampanyaları eklendi.
Allahım Allahım !!
Her yerde seçim standları,yüksek seste çalan berbat şarkıları,mitinglerde saçma sapan konuşmalar,ygs'ydi çılgın projeydi derken çok sıkıldım çokkk!

Mevsim normallerinde bir hava
seçim gaygarasıydı kötü haberdi olmayan bir gündem
halkın kandırılmadığı bir düzen
veeeeeeeeeeeee
 bolcaa sevgi diliyorum!!!

27 Nisan 2011

Limit Sizsiniz...

Geçtiğimiz hafta  21 Nisan perşembe günü Taner Özdeş tarafından Bümed'de(Boğaziçi Üniversitesi Mezunları Derneği) gerçekleştirilen Limit Sizsiniz Duygusal Zeka ile Sınırlarınızı Aşın adlı seminere katıldım.
Seminerde çok güzel vakit geçirdim,benim için çok faydalı olacağına inandığım şeyler öğrendim veee son zamanlarda yapmayı istediğim birşeye benim ulaşmamı sağlayacak çook tatlı biriyle tanıştım.
O'ndan ilerleyen günlerde burada mutlaka bahsedeceğim!SÖZZZ:)))
Seminerde Taner Özdeş'in kitabında  detaylı şekilde bahsedilen "Başarı Formülü" nden  bize de bahsedildi.
Burada şu çooookk önemli 10 maddelik "BAŞARI FORMÜLÜ"nü yazıyorum.
Artık uygulaması sizlere kalmış:)
  • Kendini sev,kendine güven
  • Sağlıklı yaşa,iyi beslen
  • Pozitif ol,gülümse
  • Aile ve dostlara zaman ayır
  • Zamanı iyi değerlendir.İyi giyin,kendine özen göster
  • Kişisel imaj oluştur
  • Seyahat et,yeni insanlarla tanış
  • Kendini geliştir
  • Hedef belirle,kendine inan ve kararlı ol
  • İnsanları sev,değer ver,yardımcı ol
Yazması benden,uygulaması sizden:)

26 Nisan 2011

varoluş boyutları...

Merhabalar!

Blogspotun kapanması ve tekrar açılmasının ardından bloguma yazmaya,eklemeye uzun bir ara verdim.
Bu geçen zaman içinde aslında yazacağım çok şey birikti.
En son öğrendiklerimden bahsederek yavaş bir giriş yapmak istedim:)
Bugün katılmış olduğum eğitim sırasında Banu GÖKÇÜL tarafından başlıkta gördüğümüz varoluş boyutlarıyla ilgili bilgiler verildi.ben çok sevdim umarım sizler de seversiniz:)
Hayatımızdaki tüm çalışmalarımızın,mücadelelrimizin,hırslarımızın tek amacı KOŞULSUZ SEVGİ!
Koşulsuz sevgiyi çoğumuz çocukluk dönemlerimizde anne-babalarımızdan alabiliyoruz.Ama ya ileriki yaşlarda?
İşte bu noktada koşulsuz sevgi beklentimiz yöneticilerimiz,iş arkadaşlarımız,eş, dost ve birçoklarından yana oluşmaya başlıyor.
Varoluş boyutlarını dikkate aldığımızda 6 nokta var ki bunları elde edebildiğimiz,gerçekleştirebildiğimiz anda kendimizi gerçekleştiriyoruz.Benim anladığım kadarıyla kendi benliğimizle bütünlük sağlayıp kendimizi seviyoruz.
Bunlar sırasıyla;

1- Ben var mıyım?
Günde en az  14 defa kendi varlığımızı hissedebileceğimiz işaret almalıyız.Bu gülümseme,selamlaşma,göz kırpma,dokunma,olumlu bir sözcük duyma olabilir.

2-Ben normal miyim,anormal miyim?
Her insan normal olmak ister.Daha doğrusu yaşadıklarının normal olduğunu duymak ister.Diyelim ki arkadaşımızın başına kötü birşey geldi.Yaşadığının normal,herkesin başına gelebilecek birşey olduğunu ona hissettirmeliyiz.Yoksa üzüntüsünü daha da içselleştirecektir.

3-Beni özlüyorlar mı,yani benimle vakit geçirmek istiyorlar mı?

4-Bana değer veriyorlar mı?Beni dinliyorlar mı,önemsiyorlar mı?

5-Sen güçlüsün,elinden  iş gelir diyorlar mı?
Bir çocuğa bir görev verdiğimizde ve bunu yapabildiği anda çocukta ben güçlüyüm duygusu oluşacaktır.Bu çocuklarda olduğunun farklı şekliyle biz yetişkinlerde de ben güçlüyüm duygusu oluşturacaktır.

6-Ben istemeden de yardıma ihtiyacım olduğunda bana yardım ediyorlar mı?

Bu 6 maddede koşulsuz sevgi yok.
Zaten bu 6 madde koşulsuz sevgi demektir.

Kendi hayatımızda bu soruların olumlu yanıtlarını görmeyi isteyeceğimiz gibi etrafımızdaki insanların da bu ihtiyaçlarını gidermek konusunda dikkatli olmalıyız.
Tüm bunları karşılıklı olarak giderdiğimiz halde hepimizi daha iyi bir hayat bekliyor olacaktır.

25 Mart 2011

Bahar...

İstanbul bugün tüm yüklerinden,fazlalıklarından kurtulmuş gibi...
Dolu dizgin hayat kokuyor,beni deee kendine çağırıyor.

Bugün haberleri izlememeli,gazeteler okunmamalı!
İstemiyorum Ortadoğu'daki insanların yasadığı tüm kötü şeylerin şahidi olmayı!
İzlememeliyim kocasından yediği dayak yüzünden vefat eden kadının haberini,okumamalıyım tacize uğrayan çocuğun hikayesini...
Tüm bunlar çöpe gitsin.
Yaşanmasın bi daha...
Unutalım tüm üzüntülerimizi;hiç olmamış,bir daha da olmayacak gibi...

Bahar tüm ihtişamıyla pencerenin arkasında bizi bekliyor.
 Bugün sadece kahkaha sesleri,müzik ritmleri duymalı; dans etmeli ve sonra da şükretmeliyiz.
Açalım perdelerimizi,güneşe dönelim yüzümüzü...
Sonra açalım kucağımızı kocaman,dolsun tüm güzelliklerle...

15 Mart 2011

burada paylaştıgım fotograf  özgürlükle ilgili ama blog yazarları bloglarına yazı yazabilme ya da blog takip edebilme özgürlüğünden  yoksunlar.
eminim ki blogların kapatılması hususunda yargı kararı aldıranlar kendi özel alanlarında birçok konuda en azılı özgürlük savunucularıdır.
eminim ki hayatlarının belli dönemlerinde bazı kitapların basılmamasına tepkileri olmuştur,düşüncesini ifade ettiği için tutuklanan insanla ilgili alınan karara tepkileri olmuştur ve daha birçok şeye...
Ülkemizde maalesef yasaklar daha doğrusu özgürlük kısıtlanmasıyla ilgili olarak yıgınla örnek var...
Son örneğimiz de blogspotun kapatılması oldu.
E hadi hakkımızda hayırlısı...

22 Şubat 2011

oh be...

Çoook yoğun bi gün geçirdim.
Çalıştığım işte oldukça az rastlanan bi durum olduğu için epey bi de afalladım.
Tülin adında bi kadına Tülin Bey dedim mesela.Çok şanslıyım ki kadın farketmedi bunu.Hiç umursamayıp gülebilirdi ya da tam tersi tepki verebilirdi.Biz kadınların tepkilerini kestirmek o kadar da kolay değil nasıl olsa.
Bazı kelimeleri  hiç telafuz edemedim ya da da konuştuğum kişiyle onun bozuk türkçesiyle konuştum.
Şimdi de kendimi çoook yorgun hissediyorum.Tek istediğim şey şimdi eve gidip şöööle güzel bi keyif yapmak.

21 Şubat 2011

herkes mi mutsuz,herkes mi mutlumtrak

Dün telefonda görüştüğüm arkadaşım mutsuzdu,bugün mailleştiğim arkadaşım yine mutsuz.Kimi görsem mutsuz.E kimi de mutlu tabii.
Bu günlerde mesela, mutlu olmam için elimde sağlıklı olmak dışında pek bi neden de yok.
O kısmı artık sebepler dışına itelim."Mutlu  olmamak için sebep yok sağlığım yeter gerisi gelir."E tamam evet gelir illa ki gelecektir de ama hadi onu bi tarafa bırakalım.
Ben evet sürekli mutlu geziyorum,baktığım zaman aslında gidişattan hoşnut da değilim ama mutlu olmam gerektiğine inanıyorum.
Sanki mutsuz olup sürekli suratım düşük gezersem işlerin gerçekten daha da beter sarpa saracağına inanıyorum.Bu gerçeği de bu konu üzerinde düşünmeye başladığımda  farkedip sonra ilk gördüğüm çöp tenekesine fırlatıp atıyorum.
İşin aslı ben bu mutluluk-mutsuzluk haliyle fazlasıyla cebelleşiyorum.Bu yüzden psikoloji ve kişisel gelişim kitaplarını da okumaya gayret ediyorum.
Hayatımızda galiba mutsuz olmak için onlarca yüzlerce neden var.Ama şu hayatı "zevkle" yaşanır kılmak için de bazen bu nedenleri görmezden gelmeyi başarmak gerekli.Hatta her zaman.Görmezden gelmek derken bunun sorunların üstünü örtmek olarak algılanmasını da istemiyorum.Sorunlarımızı çözmek için mücadele verelim.Ama "vah benim çileli başım" moduna girmeyelim yeter ki...
Çünkü şöyle de birşey var ki hayatımızda bi konuda mutsuzsak diğer taraftan illa mutlu oluyoruz.Hayatımızın birçok alanında eminim böyle örnekler vardır.
Mutsuz,düşük suratla gezmektense bardağın dolu tarafından bakıp mutlumtrak gezmek bile iyi olacaktır diye düşünüyorum.
Ben mi? Ben yine de çok mutluyum.
Neden mi? Bilmiyorum....

16 Şubat 2011

Bit Palas...

Bugünlerde Elif Şafak'ın Bit Palas adlı romanını okuyorum.Yazarı ilk olarak Pinhan isimli romanıyla beraber tanıdım ve okuduğum her kitabıyla hayranlığım daha da arttı.Kendisi birçok olumsuz eleştiriyle karşılaşmış olsada seviyorum kitaplarını.Evet birçok edebiyatçıdan farklı olarak kendisini etkin bir şekilde pazarlıyor.Ancak ne yani bir edebiyatçının gözümüzdeki değerini büyütmesi için sefalet  ön koşul mu olmalı?Bence hayır.
Her neyse ben kitaptan söz etmeye devam edeyim...
Kitapta birbirlerinden tamamen farklı hayatlara ve bakış açılarına sahip olan apartman sakinlerinden bahsediyor.Bunun yanısıra tüm bu farklı yaşamları birbirleriyle çok iyi bir şekilde ilişkilendirerek kitabı zevk ve merakla okumamızı sağlıyor.


Kitabı okurken etkilendiğim bir bölümü burada sizlerle paylaşmak isterim;
"Denizin kıyısında durmuşuz.Ayaklarımızı suya dalmışız Ethel.Sen diyorsun ki 'şu ilerideki ellibeşinci dalgaya yüzelim birlikte.Bak o dalga ne kadar güzel!'Ben de 'hangisi?' diye soruyorum.Daha sorumu bitirmeden yer değiştirmiş oluyor senin işaret ettiğin dalga.Bak artık söylediğin yerde değil.Elli beşinci değil de otuzbeşinci olmuş şimdi.Giderek yaklaşıyor.Yani zaten o bu tarafa geliyor.Gelirken de elbet bir şeyler getiriyor yanında.Şimdi önünde iki seçenek var.Ya atlayacaksın denize,dalgaları filan unutup,sen de bir katre olacaksın onun içinde.Ya da kıyıda durup,bekleyeceksin.Dalgaların kıyıya vurup,parçalanmasını seyreyleyeceksin.O zaman da onlar birer katre olacak gözlerinin önünde.İki türlü yaşanır hayat eğer bir şeye benzeyecekse.Ya kendini yok edeceksin hayatın içinde,ya da hayatı yok edeceksin kendinde."

Umarım bizler giderek değeri artan bi hayatın içinde mutlu mesut yaşarız:)...

14 Şubat 2011

Sevgiler...

Bugün işlerimin yoğunluğundan dolayı istediğim gibi bir yazı yazamıyorum maalesef:(

Ama herkesin sevgililer gününü ve kandilini kutlarım!

Hımm bu arada ben "sevgili"ler değil de "sevgi"liler günü olduğu söylentilerine hiiçç inanmıyorum, oraya çekilmeye çalışılmasını da komik buluyorum:)Tabi keşke başlangıçta ismi "sevgi günü" olsa ne güzel olurdu değil mi?Daha bi coşkulu olur,"herkes" için özel bir gün olurdu.Neyse!...

Yine deeee yüklediğimiz tüm anlamlara uygun;güzel ve mutlu bir gün geçirmenizi dilerim. Sevgiler...

11 Şubat 2011

biliyor muydunuz?

Beğendiğimiz bir ürün gördüğümüzde 2,5 saniye içerisinde satınalmaya karar verdiğimizi biliyor muydunuz?...

Ayna nöronlar...

Son günlerde griple feci halde cebelleşiyorum.Bir yapıştı ki gitmiyor kendileri!..
Keçi gribi bu olsa gerek...
Tam ha geçti ha geçecek derken hoppp yine yakaladı beni;hem de daha kötü biçimde.
Dün işe de gidemedim.
Dr'a gittiğimde o da yine bisürü ilaç verdi.İlaçlarım ve ben modundayım şu sıralar.
E tabi dün işe gelmediğim için evde bol bol dinlendim.Dinlendiğim sırada yormadan kendini okutan kitaptan bahsedicem burada:)

Kitabın ismi buyology!



Kitapta ilginizi çekecek oldukça ilginç bilgiler bulunuyor.Satınalma nedenlerimiz üzerine yazılmış oldukça güzel bir kitap.
Kitaptan örnekler vermek gerekirse bizlerin en önemli satınalma nedenlerinden biri"ayna nöronlar".
Yani ondakinden bende istiyorum.
Mesela Top Gun filmi sonrası Raay Ban satışları %40 yükseldiği gibi deri pilot ceketlerinin  satışı da oldukça yükselmiş. İşin en garip yanı ise hava kuvvetleri ve donanmaya yazılan insanların sayısı da %500 oranında artmış.
Fısıltıyla konuşan birini görünce bizimde fısıldamamız ya da esneyen birini görünce esnememiz yine ayna nöronların etkisi.

Olimpiyat meşalesinin gerçek hikayesini,Nike logosuna nasıl karar verildiğini,ritüellerin alışverişlerimizdeki etkisini,çinlilerin 4 takıntısını ve daha birçok bilgiye ulaşmak istiyorsanız kitabı mutlaka okumalısınız!

9 Şubat 2011

teşekkürler...

Bir yılı aşkın süredir blogunun sıkı takipçisi olduğum Burcu Çalışkan'ın ilk izleyenim olması benim için çoooook sevindirici oldu.
Çok teşekkürler:)...
Ve arkadaşım Nagihan!Canım benimmm...

biliyor muydunuz?

Doğum kontrol hapları dünyanın birçok yerinde üzerinde takvim resmi buluna sade ambalajlarda satılıyormuş.
Katolik kilisesinin emirleriyle döneminde "yeni" doğum kontrol yönteminin olabildiğince doğal görünmesini sağlama isteğiyle ambalajı sade yapılmış.
Tabi sonra dinin emirleri ve bilim ilkeleri karıştı...
Bazı yerlerde doğum konntrolü hala tartışılabilen bir konu...
Ayrıca pazar günü gittiğim yaşam döngüsü sergisinde bir kadının hayatı boyunca ortalama 35 kere hamile kalabildiğini öğrenmiştim.
Doğum kontrol yöntemleri olmasa şimdi kimbilir nasıl olurdu...

&&&

Yeni öğrendiğim birşey de bir kadının her gebe kalıp çocuk doğurduğunda yumurtalık kanseri riski yaşam boyu %10 oranında azalıyormuş.
Garip...

"çünkü ben buna değerim"

Son birkaç gündür okuduğum kitap Malcolm Gladwell'in yazmış olduğu "what the dog saw".
Bu kitap pazarlama stratejilerine yönelik detaylı bilgiler veriyor fakat içinde günlük yaşamımızda da işimize yarayacak anektodlar bulunuyor.
Kitapta önemli bulduğum, altını çizdiğim bazı cümlelere bu yazımda yer veriyorummm...
Kitabın 1. kısmı ;
"elmanın içindeki bir kurt için dünya elmadan ibarettir."diyerek başlıyor.
  • "kaybetmek söz konusu olduğunda kumar oynamaya daha istekliyiz; sıra kazanmaya geldiğinde ise riske karşıyız."
  • sürekli kayıpların aacısını sineye çekmek tam da insanoğlunun doğuşundan beri kaçındığı şey."
  • "yıldırım iki kere düşmez."
Kitapta farklı ürünlerin,farklı pazarlama stratejilerine de yer verilmiş.Bu yazının başlığı da Loreal saç boyalarının sloganı:ÇÜNKÜ BEN BUNA DEĞERİM!...

Henüz kitabın 146. sayfasındayım;buraya kadar olan kısmından da şimdilik bukadarı yeterli,sonraki bölümlerde dikkatimi çeken bölümleri yine burada yazarım...

8 Şubat 2011

bıdı bıdı bıdı...

Kaç gündür yeni açtığım bloguma yazı yazamıyorum.
Tembellik ettiğimden değil sadece hasta olduğum için:(
3 haftadır bi hastalanıp bi düzeliyorum.sonum ne olcak bilmiyorum daha.
Bu arada geçtiğimiz pazar günü İstanbul Modern deki Body World'e en nihayetinde gidebildim.
Sergide gördüklerim sonucunda aldığım 4 önemli karar var.
  1. Sağlık dışında hiç bi zaman kürtaj yaptırmamalıyım.
  2. Sigara içmemeliyim.
  3. Alkol kullanmamalıyım diyemem tadını seviyorum ama en azından azaltmak gerek;)
  4. Spor şart!
Umarım bu kararlarımı uygulamaya koyabilirim...


  Zıpzıp sinirr!zırrrr!...



 Bu hafta sinirimi zıplatan  konulardan biri de internet üzerinden yapmış olduğum kitap alışverişiyle ilgili.
Ben her ay okuyacağım kitapları internet üzerinden toplu bir şekilde satın alıyordum.
Fakat bu ay siparişimi verdiğim tarihten itibaren 1 hafta geçmesine rağmen kitaplarım hala gelmedi.
Biri daha temin bile edilmediği için artık onu iptal ettim diğerleri gelsin bari.
He bir de şikayet yazısı gönderdiğimde aldığım cevapta çok pişkindi.
Artık oranın pek değerli müşterisi olan ben ordan alışveriş yapar mıyımmmmm????
Tabi ki kocaman bi HAYIRRRRRRRRR!...
Artık yeni bir internet kitapçısı ya daaa kitabevleri....
Bu arada kitabevinden almamamın da tek sebebi aç gözlülüğüm.
Çünkü hepsini alıp çıkmak istiyorum ama ona cep dayanmaz haliyle mutsuz ayrılıyorum kitabevinden.
Bunun içinde en iyi çözüm internet:(...

2 Şubat 2011

üzgünüm...

Daha ilk günlerde böle bi post yazmak istemezdim ama bugün gerçekten çok üzüldüm.
Bazı insanlarla hiç tanışmamış olsak dahi onlar için sevinebiliyor ya da üzülebiliyoruz.
Bugün benim için öyle birgün.
Defne Joy'un ölüm haberini aldım.
Bugün internette nereye el atsam heryerde onun ölüm haberi var.
İzlemek,okumak istemiyorum.
Geçsin bu sızı bir an önce lütfen...
Nurlar içinde yatsın....

1 Şubat 2011

merhabalar

Merhabalar ben Gözde!
Şu anda 28 yaşındayım ve öğrenme, gelişme,farklı deneyimler elde etmeyi hevesle sürdürdüğüm bir dönemdeyim.Umuyorum ki bu evrem hiç bitmez!

Uzun zamandır sıkı bir blog takipçisiyim ve nihayet bende blog açmaya cesaret edebildim.

Bu blogta herşey olacak!
Yaşadıklarım,öğrendiklerim, şaşırdıklarım vesaire vesaire bu liste çok uzayabilir:)
Hee bu arada öğrendiklerim konusunda lütfen beni eleştirmeyin. Edebiyatta,politikada,modada,parapsikolojide olabilir konularım arasında.

Eeee en nihayetinde ben de bir kadınım.
Hepsi benim ilgi alanım!

En çok da bu yanımı seviyorum:)))
Tekrardan merhabalarrr:)